16 SANİYE KİTAP OKUYORUZ
Uzun süre televizyon izlenmesinin beyin gelişimini engellediğini belirten İletişim ve Eğitim Uzmanı Serkan Duru, Türk toplumunun kitap okumaya 16 saniye ayırırken, televizyon izlemeye 4 saat ayırdığını söyledi.
Seminerde, çocuklara kitap okumanın ve bilgiyi paylaşmanın faydalarını anlatan İletişim ve Eğitim Uzmanı Serkan Duru, kitap okumanın bakış açısını geliştirdiğini belirtti. Okumanın öneminin, Osmanlı Dönemi'ndeki hızlı gelişmeler ve hizmetler ile ciddi şekilde fark edildiğini anlatan Duru, bugün dünyanın süper gücü olarak kabul edilen ABD'nin de okumanın önemini fark ederek, edindiği bilgiyi paraya dönüştürebildiğine işaret etti. Ancak günümüz Türkiye'sinde okumanın öneminin henüz anlaşılamadığını dile getiren Duru, "Türkiye'de kitap okumaya ayrılan ortalama süre 16 saniyedir. Bu süre Almanya'da 24 dakikadır. Fakat Türkler günde 4 saatini televizyon izleyerek geçirmektedir. Bu da ciddi bir beyin çürümesine neden olmaktadır" diye konuştu.
Bu nedenle kitap okumanın ve okuyarak edinen bilginin paylaşımının oldukça önemli olduğunun altını çizen Duru, kitap okumanın içten gelen bir istek olduğunu özellikle çocukluk dönemlerinde edinilebilen çok faydalı bir alışkanlık olduğunu sözlerine ekledi.
ÇOCUKLARIMIZ GENÇLERİMİZ VE ŞİDDET
Şiddet insanlık tarihi varolduğundan beri vardır ve insanlık tarihi devam ettiği sürece varolacaktır. İnsanoğlu, bir uyaranı tehdit olarak algıladığı zaman bu içgüdü harekete geçer ve bu içgüdü insan neslinin tür olarak hayatta kalmasını sağlamıştır.
Ancak günümüzde çocuklarımız ve gençlerimiz şiddet içeren uyaranlara o kadar çok maruz kalmaktadırlar ki sadece kendilerini korumak için değil gerekli gereksiz şiddete başvurmaktadırlar. Şiddet medyada, çizgi filmlerden çocuklara yönelik süt reklamlarına kadar her yerde mevcuttur. Bunun yanında çocuğun içinde yetiştiği aile ve sosyal çevresinde de şiddet vardır.
Neler Yapılabilir:
- Aile içinde çocuğa karşı ve eşlerin bir birbirleri arasında şiddetin her türlüsünden kaçınmaları ve çocuklara model olması gerekmektedir.
- Çevrede ve toplumda olabilecek tehlikeler hakkında çocuklarımızı bilgilendirelim.
- Aileler çocuklarının televizyonda izledikleri programları mutlaka denetlemelidir.
Ancak yukarıdaki maddeleri uygularken ailelerin şunlara da önemle dikkat etmeleri gerekmektedir:
Bu toplumda yaşıyorsak çocuklarımızın da bu toplumda yaşayacaklarını göz önüne alarak yetiştirmemiz gerekiyor. Çocuklarımıza oyuncak silah almayarak, televizyonu tümden yasaklayarak şiddetin önüne geçemeyiz. Zaten böyle bir şeyi fiilen gerçekleştirmek de mümkün değil. Şiddet çizgi filmlerde bile bolca var. Bununla birlikte anne baba çocuğuna oyuncak tabanca almasa bile çocuk bunu bir arkadaşında görebilir, siz televizyonu yasaklasanız bile halası, teyzesi, büyükannesi açabilir, çocuğunuzu parka götürdüğünüzde bir başka çocuk onun kafasına taş atabilir.
Burada söylemeye çalıştığımız ailelerin çocukları cam bir fanusa alarak büyütmeye çalışmalarının da çok gerçekçi olmadığıdır.
En önemli nokta ise anne babanın kişisel bütünlüklerini sağlamış olmalarıdır. Evde eşler sürekli kavga ediyorsa, çocuk fiziksel ya da sözel her tür şiddeti seyretmek zorunda kalıyorsa, vazolar bardaklar havada uçuşuyorsa çocuklara verilecek nasihatlar çok da inandırıcı olmasa gerek.
Sonuç:
Gerek aile gerek okul ortamında anne baba ve öğretmenler çocuklara doğru model olursa, eğrisi doğrusu bununla beraber çocuklara anlatılırsa korkacak bir şey kalmayacaktır.
Psk. Tülay KÖK
ÇOCUK EĞİTİMİ Mİ ANNE BABA EĞİTİMİ Mİ?

Çocuğunuz öfkeyle karşınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir şey söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? İnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatışıyor mu? İsteklerini yerine getirmediğinizden şikâyet ediyor mu? Bu soruların hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her çocuğun çeşitli istekleri olur, davranışla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. Meselâ, arkadaşı veya kardeşiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eşya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kişilerle arkadaşlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boş zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaşamaz. Bu tip problemler karşısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalışıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düşüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düşüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalışmayı mı tercih ediyorsunuz? Veya onun davranış ve düşüncelerini analiz edip yüzüne karşı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz?
Bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez. Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletişim kurulmasını engeller. Emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O haliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düşmanca hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düşünüyor" anlamına gelir. Böylece çocuk düşünmeye değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aşağılık duygusuna kapılabilir. Çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler. Bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düşüncesini verir. Yargılamak, eleştirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal, değersiz hissettirir. Tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. Ad takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kişiliği üzerinde olumsuz etki yapar. Söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalışabilir. Oyalamak ve konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da reddettiğimiz zannını uyandırır. Aşırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz tesire sahiptir. Sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme veya yargılanma olarak algılayabilirler. Arkadaşlarının yanında övülen çocuk utanır ve rahatsız olur.
O halde ebeveyn olarak ne yapacağız? Çocuklarla ilişkilerimiz neye dayanacak? Onları nasıl etkileyeceğiz? Bu konuda çok farklı şeyler söylenmiştir. Ama mesele, iki önemli esas üzerine oturtulabilir. Birincisi, "etkin dinleme" yoluyla, çocuğun açılmasını, duygularını dışa vurmasını sağlamak, onu belli söylem ve davranışa iten esas faktörleri anlamak ve çözüm yolunu çocuğun kendisine buldurmaya yardımcı olmaktır. İkincisi, onunla nasıl konuşacağımızı, düşüncelerimizi ve isteklerimizi nasıl ileteceğimizi bilmek ve ona göre davranmaktır. Bu ise "sen-iletisi" yerine "ben-iletisi"dir.
Sevgili anne-baba;
Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir. Bu konuda kendini geliştirme isteğini duyan ve çaba harcayan; yaptığı hataları gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen ana-baba olabilmektir.
UNUTMAYIN; SİZİN ÇOCUĞUNUZ OLARAK DOĞMAK ONLARIN ELİNDE DEĞİLDİ, ANCAK SEÇME HAKLARI OLSAYDI, SİZDEN BAŞKA KİMSENİN ÇOCUĞU OLMAK İSTEMEZLERDİ
Prof.Dr. Harun AVCI
ÇOCUĞUNUZ BİR DAHİ OLABİLİR VE BELKİ DE BUNUN FARKINDA DEĞİLSİNİZ.AMA GERÇEK ŞU Kİ DAHİ OLSA DA OLMASA DA ÇOCUĞUNUZUN ÖNCE SEVGİYE İHİYACI VAR. ONU SEVDİĞİNİZİ VE ONA HER ZAMAN GÜVENDİĞİNİZİ HER ORTAMDA BİLDİRİN...
BAŞARISIZLIK MI! HADİ CANIM SEN DE!
- Müzik öğretmeni Beethoven’a; “Besteci olması imkansız!” demişti. Oysa o, insanlık tarihinin en büyük bestecilerinden birisi oldu.
- Öğretmenleri Edison’u, hiçbir şey öğrenemeyecek kadar aptal bulurlardı. Edison’un kim olduğunu söylememize gerek var mı?
- Walt Disney, bir gazetenin yazı işleri müdürü tarafından; “İşe yarar fikirleri olmadığı” gerekçesi ile kovulmuştu. Walt Disney, film ve eğlence endüstrisinde devrimler yapmıştır.
- Churchill, orta okulda sınıfta kalmıştı. Daha sonra İngiltere’nin en sevilen başkanlarından biri oldu.
- Barış Manço müzik dersinden ikmale kalmıştı. Günümüzde ölümünün ardından bile tüm çocukların Barış abisi ve şarkıları hala dillerde ve yüreklerde.
- Micheal Jordan, okul basketbol takımından atıldığı için basketbolu bırakmıştı. Daha sonra dünyanın en iyi basketbolcularından birisi oldu.
- Einstein, dört yaşına kadar konuşamamıştı. Matematik dersinden çok başarısız olduğu için ilkokuldan atılmıştı. Oysa biz onu şimdi, yüzyılımızın en büyük bilgini olarak biliyoruz.
- Charles Dickens, yüzlerce kapıdan “Sen yazar olamazsın.” denilerek geri çevrilmişti. Daha sonra kitapları bir çok dilde yayınlanmış ve milyonlarca satmıştır.
- Müzik yapımcıları Elvis Presley’e şöyle demişlerdi; “Hiçbir işe yaramazsın, en iyisi kamyon sürücülüğüne geri dönmen.” Elvis Presley yaptığı müziklerle milyonları coşturmuştur.